Haber

Öztrak: Böyle giderse ilgiyi daha çok artırırlar

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin MYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bugün meclis gündeminde ekonomi ve siyasetteki son gelişmeleri değerlendirdiklerini belirten Öztrak, “Genel Seçimlerle ilk etabını tamamladığımız seçim sürecinin son aşaması olan yerel yönetim seçimlerini de değerlendirdik. Başkanımız dün il başkanlarımızla bir araya geldi ve bir saat süren toplantıda 14-28 Mayıs sürecini ve yaklaşan yerel yönetimler seçimlerinde neler yapılacağını değerlendirdiler.

CHP’li 81 il başkanının açıkladığı mutabakat zaptını hatırlatan Öztrak, “İl liderlerimiz bu açıklamalarında öncelikle ülkeyi yöneten Düyun-u Genele Kabinesi’nin ülkeyi uluslararası tefecilere teslim ettiğini belirlediler. yapısal ve operasyonel eksiklikler içeren değişim taleplerinin sağlıklı sonuç vermeyeceğini, seçimlerde herkesten çok emeği geçen Genel Liderimizi itibarsızlaştırmaya yönelik yaklaşımları tasvip etmeyeceklerini belirtti.”

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup konuşmasında ‘Ortak Politikalar Konsensüsü’nü kendilerine karşı ‘kes-yapıştır’ yöntemiyle kullandığını belirten Öztrak, “Erdoğan dünkü küme toplantısında sözlerimizi esnetmeye çalışırken kontrolünü kaybetti. Milleti bölen kirli bir dil.Kendini tutamadı.Önce hakaret ve iftira atmaya başladı.Sonra terazinin topunu yeteri kadar kaçırdı.Yine partimizin içişleri hakkında atıp tuttu. Cumhuriyet Halk Partisi onun en büyük kabusuydu.”

Öztrak’ın açıklamaları şöyle:

CUMHURİYETİMİZİ KURAN PARTİMİZ ÜZERİNDE TERÖRLE İŞBİRLİĞİ YAPMAYI ÇALIŞTILAR: Hakaret ve iftiralarını öncelikle kendisine iade ediyoruz. Ardından Saray ve tembel metin yazarlarına sözlerimizin ne anlama geldiğini hatırlatıyoruz. Biz bu Saray rejimine ‘benim ucube rejimim’ adını verdik. Çünkü bu rejim, tüm güçleri tek bir kişide toplayan, fren ve istikrar tanımayan, bu toprakların mayasına uymayan, hiçbir ülkeye benzemeyen ve sonu olmayan bir canavarlıktır. Sistemlerine ‘yalan, dolandırıcılık ve yağma düzeni’ adını verdik. Çünkü bu sistem onun millete verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmeyenlerin ve hep böbürlenmeye ve aldatmaya başvuranların düzenidir. Kurdukları vakıflarla, yandaşlarına verdikleri bal ihaleleriyle, vergi cennetlerindeki aile şirketleriyle ülkenin kaynaklarını talan edenlerin sistemidir. Biz buna ‘etik olmayan bir kampanya’ dedik. Çünkü atanan bakanlar bile istifa etmeden milletvekili adayı yapıp bölgeye sürdüler. Muhalefete karşı devletin bütün imkanlarını pervasızca kullandılar. Her türlü yalanı ortaya attılar. Cumhuriyetimizi kuran partimizin üzerine terörle işbirliği çamurunu atmaya çalıştılar. Meydanlarda yaptıkları sahte, montaj görüntüleri halka izlettirdiler. Sonra ‘ama meclis, ama bu, ama bu’ diyerek siyasi kibirde zirve yaptılar. Şehirleri saçma sapan pankartlarla süslediler. Meseleyi o kadar ileri götürdüler ki, yandaş bir basın kuruluşunu piyon olarak kullanıp, kim bilir kim bilir milyonlarca lirayı aleyhimize yazmak için değil, sosyal medyadan bize görünmeden kampanya yapmak için aktardılar. Erdoğan’a ‘Saray kibirlisi’ dediysek, her şeyi bildiğini zannetmesi, kendinden başka kimseyi dinlememesi ve ‘şahsım, şahsım’ diyerek böbürlenmesindendir. Bu ‘halkı hor gören’ anlayışı eleştirirsek sebebi, Keçiören’deki ikametinden saraya taşındıktan sonra milletini unutmuş, halini görmemiş, sesini duymamış olmasıdır. ‘Bunlar aynı kılığın etrafında oturanlardır’ dediysek bunun sebebi, hain FETÖ ile birlikte yağmura ıslanıp devletin mabedini, kozmik odasını terör örgütüne teslim etmeleri, kumpas kurmalarıdır. terör örgütü ile milli ordumuz. Saray’ın trol ordularından bahsediyorsak, bunun nedeni Ebabil seferlerinin çarşaflarda ortaya çıkmasıdır. Biz ’29 Mayıs yerel seçim sürecinin ilk günü. Bu cesaretini kırmanın zamanı değil. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 25,5 milyon olan oyunu 30 milyona çıkarmanın ve hep birlikte kazanmanın zamanı geldi dersek, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ten ve CHP’den miras aldığımız bu ülkenin geleceğine olan inancımız budur.

BÖYLE GİDERSE BUNLAR İLGİYİ DAHA ÇOK ARTIRIR : Çok şükür sarayda moral çöküntüsü yaşamıyoruz, inancımız sarayda ve cemiyetinde değil. Bu yüzden sözümüzün sınırlarını aşsalar da ağızlarında mazruf sırıtıyor. Genel Kabine atamak zorunda kalan Erdoğan’ın Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı eski bakanını Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirmesi ve teze göre Amerika’dan ithal edilen Merkez Bankası Başkanı’nı getirmelerinin ardından, Katar Emiri’nin tavsiyesi ile. Bugün performansını gördük. Merkez Bankası merakla beklenen faiz kararını alarak politika faizini 15 puana yükseltti. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiş. Güvenilir, sağlam bir program uygulanmadan, korkarım enflasyonu düşürmenin ana cephaneliği boşa gitti. Böyle giderse ilgiyi daha çok artıracaklar. Milleti daha yüksek işsizliğe ve pahalılığa mahkum ediyorlar.

SANA NE OLDU?: Öte yandan, daha önce nas stratejisini uygulayarak faiz oranlarını indiren Merkez Bankası Para Politikası Kurulu üyesi değişti. O da Merkez Bankası Başkanı, diğer üyeler değişmedi. Ancak bu üyeler bu kez kıblelerini değiştirip ilgiyi artırmaya karar verdiler. Bu üyelere açık ve net bir şekilde soruyorum: Size ne oldu? Kıbleniz nerede? Sunay Akın’ın dediği gibi ‘Sorun atlıkarıncalarda değil, arkadan dönen dönme dolaplarda’. Bu olağan durumda Saray’a şunu sormak hakkımızdır: Faiz artırım sürecine girerken bankalara zorladığınız düşük faizli tahvillerle ilgili ne gibi önlemler alacaksınız? Bunları yenileriyle değiştirme planınız var mı? Ülkemizin oldukça savunmasız olduğu zombi şirketlerin faiz oranlarını artırma sürecinde ne yapmayı planlıyorsunuz? ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ yanılgısı sona ermiş görünüyor. O zaman neden paramıza damga vurdunuz? Neden milletin potunu boşalttınız? Ağa ve maraba fıkrasında olduğu gibi; Madem en sonunda mekana gelecektin, neden bu kadar çok şey yaşadın? Faiz artırımı, ‘birinci öncelik’ dediğiniz enflasyonu düşürmek için tek başına yeterli değil. Seçim harcamalarında bir yandan gaza basıyorsunuz, diğer yandan faiz artırıyorsunuz. Bir elinizle yaptığınızı diğer elinizle bozuyorsunuz. Elinizdeki sınırlı kurşunu boşa harcıyorsunuz. Tekrar söylüyoruz; Güçlü çapalara sahip bütüncül bir program olmadan bu işe yaramaz. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı’nın akılsız politikalarla adeta bir yıkıma çevirdiği ekonomiyi ne yapsanız eski haline getiremeyeceksiniz. Aspirin tedavisi ve pansumanın ötesine geçmiyor. O da çalışmıyor.

ERDOĞAN BİLDİKLERİNİ OKUYOR: Yerel seçimler yaklaşıyor. Belli ki kademeli uygulamalarla seçime kadar gidebilecek esnekliğimiz var sanıyorsunuz ama yok. Erdoğan dünkü kümelenme toplantısında ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ diye bildiğimiz ‘cari fazla vererek enflasyonla mücadele’ safsatasını sürdürdü. Erdoğan bunu yaptıkça işler karışıyor ve inanca ulaşılamıyor. Erdoğan bildiğini okur. Mehmet Beyefendi ve grubu da dışarıdan para bulmak için vitrin süsü olarak kullanılıyor. Bu şartlarda piyasalar bu parayı vermiyor. Körfez’den gelecek kocakarının parası Türkiye’ye kalacak. BOP Eşbaşkanı’nı ve Merkez Bankası Başkanı’nı da Düyun-u Genele’nin komiseri olarak dayatıyorlar. Başkan Yardımcısı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne ani ziyareti, yurt dışından para bulma konusunun Körfez ülkelerinin himayesinde yürütüleceğini gösteriyor. Bugün açıklanan rezerv bilgilerine göre Merkez Bankası döviz kasasındaki açık 74 milyar dolara ulaştı. Böyle giderse, Başkan Yardımcısı ve Bakanın daha birçok Körfez seferi yapmak zorunda kalacağı açıktır. Doğal olarak unutulmamalıdır ki market yerine arkadaş-dost işi ödünç alanlar sipariş alacaklardır. Erdoğan’ın ortalarda kalan bir diğer sözü ise ‘ekonomi yönetimine çok ağır sorumluluklar yüklüyorlar’ şeklinde oldu. Erdoğan’ın ‘Ekonomiden ben sorumluyum’ diyerek millete yüklediği kabusun siyasi faturasını kimin çıkaracağı ortaya çıktı.

BAHÇELİ SÖZ VERDİĞİN İSTİKRAR NE OLDU: Bir anda, ta geriye dönüp, ‘Ekonomi yönetimine sorumluluk yükledim’ demeye başladı. Ekonomideki bütün hataları yapan Erdoğan, bileti kilitleyerek Mehmet Bey’den kurtulmaya hazırlanıyor gibi görünüyor. Nitekim ekonomide uzun uğraşlar sonucu elde edilen kazanımlardan geri dönüş olmayacağını söyleyip duruyor. Saray’ın küçük ortağı, ‘Faiz konusunda aynı görüşteyiz ancak istikrar için alınması gereken kısa vadeli ve sancılı tedbirler var. Bugünün yüküne katlanmak kaçınılmaz hale geldi’. Ekonomiyi ‘acımasız önlemler’ alma noktasına kim getirdi? Millete ağır bir ‘yük’ yüklenmesini kim ‘kaçınılmaz’ kılıyor? Peki Bahçeli Bey, bu canavarca rejimi pazarlarken vaat ettiğiniz istikrara ne oldu? Kısa süreli bir pansuman ve aspirin tedavisinden sonra ekonomiyi mahveden saçmalıklara geri dönebileceğini mi sanıyorsun? Saray’ın yapacağı her haksızlığın faturası milletimize işsizlik, geçim pahalılığı ve yoksulluk olarak fatura edilecektir.

AVRUPA’YA EN ÇOK İLTİCA BAŞVURUSU OLAN BEŞİNCİ ÜLKE: Genel seçim bitti, sübvansiyon gitti. Vatandaşlar şimdi merakla ekmeğin 10 liraya ne zaman ulaşacağını bekliyor. Dünyada gıda fiyatları düşüyor, biz artıyor. Dünyada petrol fiyatları düşüyor, ülkemizde pompa fiyatları artıyor. Aslında bu hükümetin kendi ülkesinin vatandaşlarıyla hiçbir ilgisi yok. El pürüzsüz. Vatandaşlarımız hastaneden doğru ve dürüst sağlık hizmeti alamazken, ülke içinde doldurduğu sığınmacıları ‘ensar’ olarak alıyor. Vatandaştan vergi alınır, sığınmacıdan vergi alınmaz. Yetişen gençlerimiz, geleceklerini kurmak için çok sevdikleri vatanlarını terk etmek zorunda kalıyor. Türkiye; Suriye, Afganistan, Venezuela ve Kolombiya’dan sonra Avrupa’ya en çok sığınma başvurusu yapan beşinci ülke. Çözüm; Türk vatandaşları vize alamazlar. ‘Suriyeli mültecileri ülkenizde tutun ben size para vereyim’ diyenler, ‘Ülkenizde çok mülteci var, nasıl aldınız belli değil’ diyerek artık vatandaşlarımıza vize vermiyorlar. . Bunun sorumlusu kim? Tabii ki, özellikle de kendi hükümetim.

TÜRKİYE’DEKİ FİYATLAR VATANDAŞINA DEĞERLİ, ELİNDE UCUZ DİYOR: Emeklilerimiz ay sonunun nasıl geleceğini hesaplıyorlar. Ünlü yazar Zweig’in deyimiyle yabancılar ‘can çekişen paramızın leşini kemirdiler’. TÜİK’in açıkladığı verilere göre Avrupalılar, Türkiye’de sadece 40 Euro ödeyerek kendi ülkelerinden 100 Euro’ya mal ve hizmet alabiliyor. İncelenen 36 ülke arasında en düşük endekse sahip ülke Türkiye’dir. Yanlış anlamayın; Bu, Türkiye’de fiyatların ucuz olduğu anlamına gelmez. Türkiye’de fiyatlar, vatandaşları için değerli ve işlemesi ucuz anlamına geliyor. Bu aziz toprağı kendi vatandaşı için cehenneme, diğer ülke vatandaşları için milyoner pazarına çeviren nezih bir hükümet iş başında ve şimdi bu bereketli topraklarda yoksulluktan değil, açlıktan bahsediyoruz.

İŞÇİLERİMİZİ ENFLASYON CANAVARININ ORTASINA DÜŞÜRDÜLER: Bayram geliyor; Torununa harçlık veremeyen emekliden bahsediyoruz, kurbanı geçtik, bayram günü evine bir kilo et alamayan. Çalışmayan aç, çalışan da aç. ‘Son 6 ayda asgari ücreti açlık sınırının altına indiren enflasyonu telafi etmek, önümüzdeki dönemde beklenen enflasyon nedeniyle işçiyi bir kez daha ezmemek ve hakkını vermek gerekiyor’ dedik. işçiler refahtan pay alıyor’ Bu kapsamda açlık ve yoksulluk sınırını da dikkate alarak ‘Asgari ücret en az 15 bin lira olsun’ dedik. Ancak hükümet 11.402 lirada kaldı. Sadece ilk 6 aydaki enflasyonu dikkate aldılar. Söz verdikleri 500 doları dahi veremediler. Ve bu yılın ikinci yarısında enflasyonu yok saydıkları için işçilerimizi bir kez daha enflasyon canavarının ağzına attılar. Saray gazete ve televizyonlarında davul zurna ile açıklanan bu taban fiyat korkarım ki eskisi gibi en geç 2 ayda açlık sınırının altına düşecek. Bu asgari fiyat, çalışanlar için bir cankurtaran halatı değil, bir çay şamandırası olur.

MEMURLARIN MAAŞ ARTIŞLARINA YARDIMLAR UYGUN DEĞİLDİR: Bu ortada işçiyi pazarlık masasında temsil eden konfederasyon her ay ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı’ araştırmasını yayınlıyor. Bu rapora göre; Bekar bir çalışanın geçim maliyeti 13 bin 440 lira. Yoksulluk sınırı 33 bin 750 lira. İşin garibi, konfederasyon lideri bir kadronun hayatta kalabilmesi için yapması gereken minimum harcamanın altında bir rakama imza atıyor, ki bunu hesapladılar? Nedir bu işçiler için doğru çaba? En düşük memur maaşı ise yine 11 bin 848 lira. Bu yoksulluk sınırının altında. Seçimden önce Erdoğan, Cumhurbaşkanımızın ısrarıyla 22 bin liraya çıkarma sözü verdi. Yeni bakan da bunu doğruladı. Ancak kamu sektörü çalışanlarına ilk 5 ayda bütçede ödenen ücret ve ücretlerin toplamı, tüm yıl için öngörülen maaş ödemesinin yarısını aştı. Diğer bir deyişle, bütçe ödenekleri memur maaşlarına yapılan zam için yeterli değildir. Bu ve bütçede yer almayan daha birçok ödeme için ek bütçe hazırlanması gerekir. Açıklanan böyle bir çalışma yoktur. Hükümetin en büyük önceliği olduğunu söylediği İngilizce sosyal medya gönderileri, Birleşik Arap Emirlikleri’ne bir ziyaret, birkaç ortak kelime ve bugünkü son oran artışından başka bir şey yok. Enflasyonla uğraşmak sadece Merkez Bankası’na bırakılırsa maliyeti çok ağır olur. Bu millet daha çok faiz ödüyor, daha çok işsizlikle eziliyor, daha yüksek enflasyon elinde olanı alıyor.

KAZANAMADIK: Bugünkü tecrübelerimiz gösteriyor ki mevcut iktidar seçime kadar kazanmak için milleti bölmeye, bölmeye devam edecek. Bu bağlamda ‘Başörtüsü’ istismarı ve ‘LGBT’ yuhalaması eşliğinde anayasa değişikliği yapmaktan bahsediyor. Milletimizi bölecek bir propaganda sürecinin ayak sesleri şimdiden duyulmaya başlandı. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur bir sözü vardır. ‘Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir’. Ancak bu sözlerin bilinmeyen bir devamı vardır. Ben de paylaşmak istiyorum. ‘Türk milleti akıllıdır. Çünkü Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle zorlukların üstesinden gelmesini bilmiştir.’ Bu millet, kendisini bölerek zayıflatmaya çalışan her türlü salgına karşı duracaktır. Ülkemizin içinden geçmekte olduğu seçim sürecinin ilk ayağı olan genel seçimlerde istediğimiz sonucu alamadık. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere hepimiz çok çalıştık. Ama kazanamadık. Bunun için çok üzgünüz. Ama üzülmek yetmez. Şimdi ayağa kalkma, eksikleri, kusurları tamamlama ve üzerimizden silkelenerek yeniden çabaya başlama zamanı. Bunu ülkemiz için, milletimiz için yapacağız. Bu çerçevede parti içindeki yenilenme sürecini kavga ederek değil, gerektiğinde demokrasiyi tartışarak ve istişare ederek, mevzuatın izin verdiği en hızlı şekilde tamamlayacağız. Demokrasiden yana muhalefetin birleşik gücünü pekiştireceğiz ve artıracağız. Yerel gücümüzü daha da güçlendirerek, ülkenin yarısından fazlasının bu keyfi rejime karşı dimdik ayakta durduğunu, istediği gibi at oynayamayacağını Saray’a göstereceğiz. Seçimi kazanamadık ama aydınlık geleceğe ve demokrasiye inanan bu ülkenin vatandaşlarını tek vücut olarak birleştirdik. Erdoğan’ı titreten ve saldırgan yapan ve onu bizi bölmek için delicesine hırslı yapan, birliğimizin bu olağanüstü gücüdür. Korkacak, titreyecek; Bugün olmazsa yarın o koltuktan sandığa gidecek.”

‘M. ÖZCAN, SON MUHAFAZA TALEBİMİZLE DİSİPLİN KURULUMUZA BAŞVURDUK’

Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kesin ihraç nedeniyle disiplin cezasına çarptırıldığına ilişkin soruya Öztrak, “Özcan Bey’i tüzüğümüzün ilgili maddeleri gereğince kesin ihraç istemiyle disiplin kurulumuza sevk ettik” yanıtını verdi.

Öztrak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CHP il başkanlarının ortak bildirisini 4 il başkanları tarafından hazırlandığı yönündeki açıklamasına ilişkin şunları söyledi:

“Burada bir yanlış bilgi var. Çünkü bu geniş katılımlı toplantılarda sonuç bildirgesini hazırlamak için bir yayın kurulu kurulur. Evet burada 4 kişilik bir yayın kurulu oluşturuldu ve bu yayın kurulu bir metin hazırladı, ardından 81 il liderimizden oluşan bir WhatsApp grubu kuruldu ve bu metin orada yoruma açıldı. 81 il başkanımız bu metni defalarca müzakere ettikten sonra ortak bir mutabakat haline getirip imzaladılar. CHP’nin hiçbir il başkanı anlaşmasız bir metni imzalamaz.”

Öztrak, İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Seçim kaybetme gibi bir tecrübem yok” açıklaması üzerine, “Sayın Başkan. İmamoğlu muhtemelen buna kendi yorumunu yapacaktır. Ama burada seçimi kaybeden de kazanan da her zaman önde giden partimiz olacaktır.”(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu